WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın
Öne çıkan

BARIŞ FİŞEK

BEN KİMİM?

14 Nisan tarihinde Ankara / Çankaya’da doğdum. Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldum. Mezun olduktan sonra fotoğrafçılık mesleğini sevdiğim için ilgili programları öğrenebilmek adına grafik tasarım kursuna katıldım ve bir dönem grafikerlik yaptım. Daha sonra imkanları daha cazip geldiği için İzmir’de ve Ankara’da yerel televizyon kanallarında kameramanlık yaptım. Sonrasında ise bu iş yerlerinin dezavantajlarının artması sebebiyle çok sevdiğim fotoğrafçılık mesleğine dönme kararı alarak bir dönem tekstil firmasında ürün fotoğrafçısı olarak çalıştım. Aynı zamanda eğitime de devam etmek istediğimden ikinci üniversite kapsamında Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde eğitim aldım ve mezun oldum. Buna ek olarak pazarlama alanında ve emlakçılık alanında özel eğitim programlarına katıldım. Şu anda ise ticaretle uğraşmaktayım. Talep doğrultusunda fotoğrafçılığı da mevcut işime ek olarak devam ettirmekteyim.

Giyim tarzım ve kişisel fotolarımla ilgili dışarıdan güzel geri bildirimler alıp fotoğraf çekilmeyi de çekmek kadar sevdiğim için gerek üzerimde deneyimlediğim ürünleri, gerekse çektiğim manzara fotoğraflarını içeren Instagram paylaşımları yapmaktayım. Bu blog sayfasında da sizlere fikir vermesi amacıyla çoğunlukla deneyimlediğim ürünler hakkında inceleme yazıları yazacağım. Keyif almanız dileğiyle…

Her türlü görüş ve iş birlikleri için;

İLETİŞİM : sbarisfisek@gmail.com

https://www.instagram.com/silentjune_

https://barisfisek.tumblr.com/

Reklam

HER KIYAFETE UYGUN LORUS RM387EX9

Değerli okurlar uzun bir aradan sonra yeniden merhaba. İş yoğunluğu ve 6 Şubat tarihinde ülkemizde yaşanan deprem felaketi nedeniyle uzun süre yazamadım. Depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.

Saat merakımın baskın gelmesi sonucundae sayfam iyice saat tanıtım sayfasına döndü ve bugün sizlere yine görür görmez bu saat kesinlikle benim olmalı dediğim LORUS RM387EX9 modelinden bahsetmek istiyorum.

Hemen yine mi Lorus diye sorabilirsiniz. Evet yine bir Lorus çünkü tasarım ve kalite anlamında verilen parayı kuruşuna kadar hak eden bir marka olduğunu düşünüyorum. Moda markaları da dahil olmak üzere piyasada sayısız saat markası var ancak benim zevkime hitap eden tasarımları genelde iki İsviçreli ve iki Japon firması üretiyor. LORUS RM387EX9 modeli de yine büyük Japon saat firması Seiko tarafından üretilen bir model.

LORUS RM387EX9 öncelikle benim diğer bütün saatlerimden ayrılan bir özelliğe sahip. Saat paslanmaz çelik olmasına karşın iyon kaplama bir saat. Genelde kaplama saatleri pek tercih etmesem de siyah ve kırmızının birbirine uyumunu bu saat üzerinde çok başarılı buldum. Dikkatli bir kullanımla uzun bir süre hiçbir sorun yaşamadan kullanılabilir diye düşünüyorum.

Saatimiz iki yanında şerit biçiminde kırmızı çizgiler olan bir silikon kordona sahip. Kronometre ibrelerindeki kırmızıyla harika bir uyum sağlamış ancak ben silikon kordonu kullanım açısından pek sevmediğimden dolayı tam kırmızı bir nato kordonla değiştirdim. Böylelikle saati kişisel zevkime daha uygun hale getirdim. Saatin kadranına gelecek olursak kadranı 90 derecelik açıyla ikiye bölen, saniye ve salise kısmını da kapsayan gri geçiş aslında saatin tüm havasını etkileyen en çarpıcı detay diyebilirim. Böylelikle saat daha sportif ve ateşli bir tasarıma kavuşmuş. Kadran üzerinde lüzumsuz bir yazı ya da kalabalık edecek hiçbir şey yok. Bezel üzerindeki beyaz renkli rakamlar saatin indeksleri ile uyumlu. Kronometrenin start ve stop butonları da yine ateşli sportif tasarımı devam ettiriyor. Saate bakıldığında net şekilde bu saatin bir hız ölçüm saati olduğunu anlıyorsunuz.

Saatin özelliklerine gelecek olursam yukarıda bu saatin bir hız ölçüm saati olduğunu söylemiştim. Bunu bezel üzerindeki Tachymeter (Takometre – Takimetre) ibaresinden net şekilde anlayabiliyoruz. Kronograf saatlerde bulunan bu özelliğin nasıl kullanıldığıyla ilgili videolara Youtube’dan ulaşabilirsiniz.

Saatimiz neredeyse her Lorus modelinde olduğu gibi fosforlu akrep ve yelkovana sahip olmasına karşın indeksler üzerinde herhangi bir fosfor bulunmamakta. Fosforların karanlıkta görünürlüğü de işinizi görür derecede.

Saat 100 Metre (10 atm) su geçirmezliğe sahip. Bence gayet yeterli derecede. Saat tamamen klasik bir saat olsaydı aynı şeyi 30 metre 50 metre su geçirmezlik için de söyleyebilirdim.

Saatin 3 pozisyonunda tarih fonksiyonu bulunmakta ve görünürlüğü gayet normal derecede.

Saatin kalbi diyebileceğimiz mekanizmasından bahsedecek olursam Seiko’nun ünlü VD57 kalibresini bu saatte de görüyoruz. Mekanizmanın sorunsuz bir quartz-chronograph olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Saat flat (düz) bir mineral bir kristale (cama) sahip. Safir kristal olsaydı tabii ki daha iyi olacaktı ancak bu da tahmininiz üzere maliyete yansıyacaktı. Safirin çizilmesi diğer cam türlerine göre daha zor ancak mineral camlar da kolayca çizilen bir cam türü değil. Diyelim ki çizmeyi ya da kırmayı başardınız bunu da cam değişimiyle gidermek çok kolay. Zaten dışarıdan bakınca anlayamayacağınız bir özellik için de +1.000 – 2.000 TL daha fazla vermek ister miydiniz bilemiyorum. Ben şahsen vermem.

Sonuç olarak tamamen kişisel zevkime hitap eden bu saati aldığım için memnunum. Her kıyafetimle de rahatça kullanabiliyorum. Şu an Türkiye’de sonuncu saati almış olabileceğimden bulabilir misiniz onu da bilemiyorum ancak siz de beğendiyseniz bir bakın derim. Tavsiye olunur. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle…

Instagram sayfam: silentjune_

CASIO’NUN EN ŞIK SAATİ

Casio denilince ilk olarak akla hep 80’li ve 90’lı yılların plastik, dijital ve su geçirmez saatleri gelirdi. Günümüzde ise retro saat rüzgarıyla gerek aynı saatleri üreterek ve güncelleyerek gerekse retro serisine yeni modeller ekleyerek bu havayı estirmeye devam ettiren firma, bir yandan da son derece güzel ve işlevsel Edifice serisine sürekli yeni modeller ekleyerek bize sunuyor. Ancak Casio denildiğinde beni cezbeden modeller her zaman retro modeller olmuştur.

Bir kaç senedir koleksiyonumda olan Casio AQ-230A-7DMQ  gibi son derece şık bir retro modelin neden paslanmaz çelik yerine plastik/krom kaplama olarak üretildiğine anlam veremeyip kendime paslanmaz çelikten üretilmiş aynı özellik ve görüntüye sahip bir kol saati arıyordum. Bulduğum modeller ise Türkiye’de yoktu. Yurtdışından almak istediğimde ise çok abartılı vergilendirmelerle ve şişirilmiş kargo ücretleriyle karşılaştım. Zaten her şeyin fiyatının abartılı olduğu şu günlerde değerini net bir şekilde bildiğim bir saat için bu değerin çok üzerinde paralar ödeyemezdim.

Casio’nun web sitesinde “standart” başlığı altındaki saatleri incelerken son derece minimal ve elegant görünüme sahip olan MTP-B205D-1EDF modeli ilgimi çekti. Bendeki AQ-230A-7DMQ (karmaşa olmaması adına bu modelin fotosunu koymayacağım) modeline göre daha keskin ve sade hatlara sahip olan bir modeldi. Bu saatin fiyatına bakmadan önce ilk baktığım şey tahmin edersiniz ki hangi malzemeden üretildiğiydi. Neyse ki MTP-B205D-1EDF tamamen paslanmaz çelik malzemeden üretilmişti. Malzeme kalitesi ve işçilik yükselince tabii ki bunun fiyata yansıması da kaçınılmaz olacaktır. Bugün itibariyle Casio’nun resmi distibütörü 2.726 TL fiyata bu saatin satışını yapmaktadır. İçinde birebir aynı mekanizma olan plastik AQ-230A-7DMQ ile arasında ortalama 1.766 TL gibi bir fiyat farkı bulunmakta. Peki aynı mekanizmayı barındıran iki saat arasındaki bu farkı ödemeye değer mi diyeceksiniz? Bu tamamen sizin ne istediğinize bağlı bir durum. Dış malzemesi eskimeyen, yıpranmayan, çizilse bile polisajla düzeltilebilen ömürlük bir saatiniz olmasını istiyorsanız tabii ki tercihiniz paslanmaz çelik malzemeli MTP-B205D-1EDF olacaktır ama daha hafif bir saat istiyorum, fiyatı da makul olsun, yıllar geçse bile ben bu saati dikkatli kullanırım, çizilse de dert değil derseniz AQ-230A-7DMQ sizin için daha iyi bir ürün olacaktır. İki saate de sahibim ancak ikisinden birini seçecek olsaydım tabii ki şıklık, malzeme kalitesi benim için biraz daha ön planda olduğu için tercihimi MTP-B205D-1EDF yönünde yapardım.

Casio MTP-B205D-1EDF saatimi yaklaşık 15 gündür kullanıyorum. Son derece sade tasarıma sahip bu saatin kadranında marka ve mekanizmanın üretim yeri haricinde herhangi bir yazı bulunmuyor. Saatin alt kısmında ise dijital bir ikinci saat mevcut. Bu ikinci saat Casio’nun alışılagelmiş alarm, kronometre, çift saat, tarih gibi özelliklerini de barındırıyor. Tüm bunlar siyah kadranla bütünleşince son derece minimal ve elegant bir hava yaratıyor. Bu tarz klasik saatlerdeki “water resistant” 50 m 100 m gibi ibarelerin tasarım anlamında saati basitleştirdiği düşüncesindeyim. MTP-B205D-1EDF bu yönüyle tasarım olarak bir adım öne çıkıyor.

Son derece ince kasaya ve dikdörtgen tasarıma sahip saatimiz mineral cama sahip. Cam safir olabilirdi ama benim için bu fiyat bandında bir saat için herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Saatin çerçeve kısmı fırçalanmış mat çelik işçiliğine sahipken ayar düğmelerinin bulunduğu kısımlar parlak cila tekniğine sahip. Casio son zamanlarda bazı modellerde fırça çelik işçiliğini kullanarak parlak-mat geçişleriyle saatlerin işçilik anlamındaki kalitesini daha üst bir noktaya taşıdı. Dolayısı ile daha albenili saatler ortaya çıktı. Önceki yazılarımdan birinin konusunu oluşturan Casio EFR-S107D-1AVUDF modeli de bunlardan biri.

Saatin bileziği de tabii ki paslanmaz çelik. Ayarlaması nispeten kolay ve fiyatına göre normal kalitede, sade bir bilezik. Saatin bu bilezik ile birlikte toplam ağırlığı 92 gram. Yani dikdörtgen tasarımı, kasasının inceliği bu ağırlıkla birleşince saati kolunuzdan çıkarmak bile istemiyorsunuz çünkü kullanımda asla rahatsız etmiyor.

Saatin bana göre tek eksi yönü analog saati ayarlarken klasik ayar kolu yerine tuş seçilmiş olması. Bu tuşla saati sadece ileri yönde hareket ettirebiliyorsunuz. Yani fazla basarak yanlış ayarlama yaparsanız tüm saati tam tur yeniden çevirmek zorunda kalıyorsunuz. Aslında ayarı da çok nadiren yapacağınızı düşünürsek bu da pek olumsuz hanesine yazılamaz. Saatte ışık veya fosfor olmaması acaba eksi özellik olabilir mi diye düşündüm ancak ekstradan fosfor saatin kadranını kalabalık hale getirecek akrep ve yelkovanı kalınlaştıracaktı bu da tüm o elegant görüntünün kaybolmasına neden olacaktı. Işık konulmuş olsaydı bu da fazladan bir düğme daha gerektirecekti. O yüzden iyi ki bu özellikler eklenmemiş diyorum.

Saatin resmi web sitesinde yazan teknik özellikleri ise şöyle:

Genel Özellikler

MarkaSTANDART

Ağırlık: 92

Cinsiyet: Erkek

Su Geçirmezlik: Su geçirmez

Makine Tipi: Analog / Digital

Cam Tipi: Mineral

Tarz: Klasik Saat

Pil Ömrü: 3 Yıl

Kayış Kordon Tipi: Çelik

Kasa Rengi: Gri

Kayış Kordon Rengi: Gri

Kasa Cinsi: Çelik

Kasa Yüksekliği: 42

Kasa Kalınlığı: 8

Kasa Şekli: Köşeli

Kadran Rengi: Siyah

Kasa Çapı: 30

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.

EFSANE SAAT LORUS RL449AX9

Yine uzun bir aradan sonra merhaba. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugünkü yazımın konusu yine bir Lorus modeli. Neden bu markaya bu kadar kafayı taktığımı merak edebilirsiniz. Şöyle ki Lorus benim ilk “gerçek saatim” olduğu için bendeki önemi büyüktür. Yazılarımı takip edenler bundan yaklaşık 23 sene önce sahip olduğum quartz mekanizmalı Lorus saatimin halen mükemmel şekilde çalıştığını bilirler. Bunun tabii ki en önemli nedeni Lorus markasının arkasında Seiko gibi dev bir markanın teknoloji ve sağlamlığının yatıyor olması.

Gelelim asıl konumuza: Başlıkta da belirttiğim gibi bugün hakkında yazdığım Lorus’un efsane bir modeli. Onu efsaneleştiren şey de tabii ki mekanik bir model olması. Ancak diyebilirsiniz ki bu saati neden bu kadar övüyorsun piyasa zaten her seviyede mekanik modellerle dolu. Ancak işte burada devreye giren şey yine Lorus markasından aşina olduğumuz fiyat performans gerçeği.

Saatimizi kısaca tanıtacak olursak benim elimdeki modelin numarası RL449AX9 yani koyu mavi kadranlı, jübile bilezikli model. Lorus’un web sitesinde ve saati satın aldığım Türkiye’deki online satış sitesinde aynı saatin üç farklı rengi daha mevcut. Silikon kordonlu, turuncu kadrana sahip model ile koyu mavi kadranlı model arasında kalmıştım. Yaptığım İnstagram anketinde kullanıcıların çoğu koyu mavi kadranlı modeli seçtikleri için onu satın aldım.

Saatin kutusunu açıp elime aldığımda ilk izlenimim, bu saatin kullandığım mekanik Seiko saatlerle aynı kalitede olduğuydu. Kullanılan jübile bileziğin kalitesi, ağırlığı kasa yapısı kullanmakta olduğum mekanik Seiko saatlerden gerçekten farksız. Kasa yapısı ve bilezikteki mat ve parlak geçişleri de mekanik bir Seiko kadar kusursuz.

Gelgelelim bu saatin diğer markaların mekanik saatlerine göre neden daha uygun fiyatlı olduğuna. Bu saat ilk bakışta bezel yapısı nedeniyle bir dalış saati gibi görünse de aslında bir dalış saati değil. Bunu da bezelin dönmüyor olmasından ve saatin en fazla 100 metre (10 bar) su geçirmezliğe sahip olmasından anlayabiliriz. Zaten Lorus’un bu model hakkında böyle bir iddiası da yok.

Seiko, giriş seviye mekanik modellerinde safir kristal cam kullanmadığı ve bunun yerine kendi ürünü olan Hardlex kristal kullandığı için yan ürünü olan Lorus’un bu fiyat bandındaki bir mekanik modelinde de safir kristal cam kullanmasını beklemek tabii ki yanlış olur. Saatte mineral kristal kullanılmış.

Tabii ki en merak ettiğiniz kısmı da saatte ne tür bir otomatik mekanizma kullanıldığı. Bu saatte Seiko saatlerinden uzun seneler boyunca aşina olduğumuz 7S26 mekanizma kullanılmış ancak Lorus saatlerinde de kullanılan bu mekanizma Y676 olarak kodlanmış. Otomatik Seiko saat kullanıcıları, Seiko saat severler iyi bilirler ki 7S26’da elle kurma ve hacking (saniye durdurma) gibi fonksiyonlar mevcut değil. Saatte kullanılan Y676 mekanizmanın tam kuruluyken güç rezervi 42 saat olarak belirtilmiş.

Fiyatı uygun bantlara çeken diğer bir durum da saatin kadranında kullanılan fosfor. Lorus RL449AX9 kadranında her ne kadar dalış serisine benzer indeksler kullanılmış olsa da Seiko’nun dalış serisi saatlerinden aşina olduğumuz çok güçlü fosfor ne yazık ki bu saatte mevcut değil ancak yine de saati geceleri görmenizi sağlayan sadece akrep, yelkovan ve saniye üzerinde ortalama güçte bir fosfor kullanılmış. İndeksler üzerindeyse fosfor yok.

Şimdi gelin saatin artı yönlerini ve eksi önlerini kısaca sıralayalım. Siz de kararınızı buna göre verin. En son olarak da kendi şahsi fikrimi söyleyeceğim.

Saatin Artı Yönleri:

  • Seiko kalitesinde kusursuz işçilik
  • Kaliteli ve ayarlaması nispeten daha kolay jübile bilezik
  • Seiko’nun uzun yıllardan beri kullandığı iyice olgunlaşmış 7S26 (Y676) mekanizma
  • Şık ve sağlam tasarım, kadranda ışığa göre koyudan açık tona giden renk değişimi

Saatin Eksi Yönleri:

  • Dönmeyen bezel yapısı
  • Fosforların ortalama güçte olması
  • Elle kurma ve saniye durdurma fonksiyonunun bulunmaması
  • Mineral kristal cam

SONUÇ

En son kendi fikrimi söyleyeceğimi belirtmiştim. Satın almadan önce bu model hakkında bir çok vlog izledim. En çok eleştirilen konu da saatte elle kurma ve saniye durdurma fonksiyonunun olmamasıydı. Açıkçası bu benim için hiçbir sorun teşkil etmiyor. Otomatik saatlerimi elle kurduğum çok nadirdir. Elle kurmalı olsun olmasın otomatik saatlerimi geceleri kolumdan çıkarttığım zamanlarda ve sabah takacağım zamanlarda 25 30 kere sallarım. Yani elle kurulmaması benim için bir eksiklik ya da dert edeceğim bir şey değil. Keza saniye durdurma fonksiyonu da öyle. Otomatik saatler zaten yapısı gereği hiçbir zaman bir quartz saat kadar iyi zaman tutamayacağından dolayı saniyesi durmuş durmamış benim için herhangi bir önem arz etmiyor. Bunun için zaten quartz saatler hatta chronograph quartz saatler, dijital saatler, akıllı cihazlar mevcut. Mekanizma hakkında son olarak şunu söylemeliyim ki bu saatte 7S26 mekanizma kullanıldığına açıkçası gerçekten sevindim. Çünkü bu mekanizma Seiko’nun uzun yıllardan beri kullandığı iyice olgunlaştırılmış bir mekanizma.

Dönmeyen bezel yapısına gelecek olursak şayet yazıma konu olan Lorus RL449AX9 modelinin yaklaşık 15 katı kadar fazla para verip bir Seiko SKX veya Prospex modeli veya onlara denk bir model satın almadıysam ve bana üretici tarafından da bu saat bir dalış saatidir vaadi verilmediyse bezelin dönmemesi zaten çok normal. Ancak bezel yapısının görsel olarak oldukça hoş durduğunu da belirtmeliyim. Buna katılırsınız ya da katılmazsınız sizin bileceğiniz iş. Şu an sadece ürün hakkındaki şahsi fikrimi açıklıyorum.

Fosfor biraz eleştiri alabilir. Seiko’lardan alışkın olduğum güçlü fosforu bu saatte de görmek isterdim. Ancak daha önce de belirttiğim gibi işinizi görür ve yarı yolda bırakmaz ama bir Seiko dalış serisi saat fosforu beklemeyin.

Gelelim bu saat alınır mı konusuna. Şimdi şöyle bir durum söz konusu: Lorus saatlerin son zamanlarda hep quartz modellerini alan biri olarak mekanik olan bu modelde belirgin bir kalite farkı gördüğümü belirtmeliyim. Yani daha dolu bir çelik, daha iyi bir işçilik (Seiko kadar iyi) ve ömür boyu kullanılacak kadar iyi kaliteli bir saatle karşılaştım. Bana sorarsanız evet bu saat alınır. Hele ki işi saatçilik olmayan giyim markalarının ürettiği saatleri ve uçuk fiyatlarını düşünecek olursanız zaten cevabım belli.

Mekanik Lorus saatleri bu zamana kadar Türkiye’ye getiren yoktu. Zaten yazıyı yazdığım bugün itibariyle de şu anda tek bir satıcısı var. Modeli Türkiye’de arattığınızda karşınıza da o satıcı çıkacaktır. Fiyatı ise bir mekanik saatte göre gerçekten çok uygun. Yukarıda saydığım dönmeyen bezel, elle kurma fonksiyonu olmaması vb şeyler sizin için de bir şey ifade etmiyorsa bu fiyat bandında kaçırılmayacak bir saat. İşi sadece saatçilik olan bir firmanın ürettiği bu modeli kaçırmayın derim.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.

SEIKO’DAN MÜTHİŞ HAMLE! SEIKO 5 GMT

Merhaba değerli saat severler. Temmuz’un ilk gününde henüz bilmeyenlere bu haberi duyurmak iyi olur diye düşündüm. Japon saat firması Seiko, Seiko 5 Sports koleksiyonuna GMT özellikli yepyeni bir model daha ekledi. Bu model 3 farklı kadran rengiyle karşımıza çıkacak.

SSK001 (siyah kadran), SSK003 (mavi kadran), SSK005 (turuncu kadran) olmak üzere üç farklı renkte karşımıza çıkacak model, Seiko’nun efsaneleşmiş ikonik dalış saati olan SKX serisinden esinlenilerek üretilmiş. Zaten Seiko resmi sitesinde de bu modelin ünlü SKX serisinden esinlenildiği “Geçmişin Mirasından Doğan Tasarım” başlığı adı altında belirtilmiş. Yeni Seiko 5 SSK serisi de SKX ile aynı kasa tasarımına ve Jübile bileziğe sahip. İki model de birbirine çok fazla benzemesine rağmen Yeni seiko SSK serisini SKX’ten ayıran en büyük farklılık iki ürünün tamamen farklı amaçlar için üretilmiş olması. SKX bilindiği üzere 200 metre suya dayanıklı sertifikalı bir dalış saatiyken yeni model farklı zaman dilimini gösterebilme özelliğine sahip bir saat olarak karşımıza çıkıyor. Zaten kadrana bakıldığında ekstradan bir GMT ibresi göze çarpmakta.

Bu model bir çok yeniliği de beraberinde getirmekte. Bunlardan en göze çarpanı, ilk defa kullanılan GMT özellikli 4R34 kodlu yeni bir kalibre. Kalibrenin 4R kodu ile başlaması bize Seiko’nun giriş seviyelerinde kullandığı, başarısını ispatlamış 4R kodlu makine üzerine GMT özelliğinin inşa edildiğini işaret ediyor. Seiko, kalibreye bu özelliği ekleyerek sadece 0.1 mm daha kalın bir kasa yapısı sunduğunu iddia ediyor. Bu kalibreyle birlikte saate çoklu zaman fonksiyonu gelirken gün gösterme fonksiyonu yer almıyor. Saati diğer 5 sports serilerinden ayıran diğer en büyük diğer iki farklılık ise cam ve döner bezelde kendini gösteriyor. Kullanılan cam ne yazık ki yine safir kristal değil. Bunun yerine Seiko’nun görece uygun fiyatlı saatlerinde kullandığı Hardlex Kristal cam kullanılmış. Cam üzerinde Rolex saatlerinde görmeye alışık olduğumuz bir tarih büyüteci mevcut. Döner bezelde de kullanılan Hardlex cam, seramiğe benzer bir görüntü oluşturmuş.

Kullanılan Jübile bilezik eski SKX serisinden biraz farklı. Bu farklılık bileziğin arka kısmına bakıldığında anlaşılıyor. SKX serisinde kullanılan bilezik bükme/örme tekniği ile birleştirilmiş ancak bu modelin bileziği masif tasarıma sahip.

Seiko 5 Sports serisinin eleştiri aldığı en büyük konu kurma kolunun vidalı olmamasıydı. İzlediğim bir çok inceleme videosunda yeni modelde kurma kolunun vidalı geldiği söyleniyor. Saatin Seiko resmi sitesinde belirtilen teknik özellikleri ise şu şekilde:

SKX Sports Stili
GMT serisi

Kalibre 4R34
Titreşim: 21.600 / saatte (saniyede 6 vuruş)
Güç rezervi: 41 saat
Taş sayısı: 24

Özellikler
Paslanmaz çelik kasa ve bilezik
Güvenlik kilitli üçlü katlamalı, düğmeyle açılan kilitli toka
Hardlex cam
Vidalı, şeffaf arka kapak
Kasa çapı: 42,5 mm; Kasa yüksekliği: 13,6 mm
Su geçirmezlik: 10 bar
Manyetik direnç: 4,800 A/m

KİŞİSEL GÖRÜŞÜM

Bir SKX kullanıcısı olarak Seiko’nun bu tasarımını zaten çok beğendiğimi belirtmeliyim. Saati henüz elime alabilmiş ve incelemiş değilim ancak son derece şık bir tasarıma ait olduğu aşikar. SKX varken bunu da satın alır mıyım bilemiyorum. Eğer SKX efsanesi koleksiyonumda olmasaydı ki zaten bir SKX almak şu an fiyatları nedeniyle iyice imkansız hale geldiğine göre evet bu yeni GMT serisini alma isteğim oluşurdu. Eğer bir gün alacak olursam SKX 009 saatime çok benzememesi için kesinlikle turuncu kadranlı modelini tercih edeceğim.

Saatin safir kristal camlı olmaması, seramik bezele sahip olmaması, ve gün gösterme özelliğinin olmaması (bu benim için dezavantaj) ve saydıklarım içinde en önemlisi de bu saate sahip olmak için Türkiye’de bizden istenen para, alma isteğimi son derece törpülüyor. Bu yazıyı yazdığım gün itibariyle yurtdışı fiyatı 450 – 500 Dolar olan bir Seiko 5 için ülkemizde bizden 11.545 TL isteniyor. Alın ya da almayın diyemem bu tercih meselesi ancak bana soracak olursanız bu fiyat bandında daha yüksek işçiliğe sahip, saat severlerin iyi bildiği İsviçreli rakip markanın safir kristal camlı çok daha yüksek güç rezervli bir saatini tercih ederdim.

Bu aşırı pahalı fiyatlandırma politikasını ne yazık ki son zamanlarda Casio saatlerde de görmekteyiz. Distribütör firmalar neden böyle anormal bir fiyatlama politikasına gidiyor bunu bilemem ama hiç hoş bir durum olmadığını ve biz saat severler tarafından hiç hoş karşılanmadığını da kendilerine önemle belirtmek isterim.

Peki siz bu fiyatlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

EZBER BOZAN CASIO MODELİ

Yeniden merhaba değerli okuyucular. Son zamanlarda bir saat meraklısı olarak saat yazılarına, özellikle de quartz (pilli) saat yazılarına daha fazla ağırlık veriyorum. Bugün de sizlere Casio’nun alışılagelmiş modellerinin dışında, son derece hoşuma giden bir modelinden bahsetmek istiyorum.

Casio denilince genellikle aklımıza ilk gelen modeller asker saati diye tabir edilen siyah F91 ve retro serisi olarak yıllardır piyasaya sürülen metal ve altın renkli çelik kordonlu dijital saatler oluyor. Edifice koleksiyonu ise bilindiği üzere genellikle analog kronograf ve yarı analog modellerden oluşmakta. Casio son zamanlarda tasarıma ayrı bir önem vermekte ve gerçekten dikkat çekici saat modellerini piyasaya sürmekte. Bu başarılı tasarımların sonucunda Edifice koleksiyonuna yeni katılan modellerden biri olan CASIO EFR-S107D-1AVUDF modeli dünyada olduğu kadar ülkemizde de oldukça popüler bir saat haline geldi. Bu model hakkında hali hazırda bir çok Youtube inceleme videoları da mevcut. Ben de bu modeli 1 ay önce satın aldım. Peki bu saati bu kadar özel kılan nedir? Hadi gelin kısaca bir göz atalım.

CASIO EFR-S107D-1AVUDF modeli saatin kadranındaki yazıdan da anlayacağınız üzere Edifice koleksiyonun safir kristal cama sahip modellerinden biri. Saatin safir kristal cama sahip olması CASIO saat modellerinde açıkçası benim hiç denk gelmediğim bir durum. O yüzden kullanılan safir kristal cam aslında bu saatin en ayırt edici özelliği durumunda. Saatin kutusunu açtığınızda zaten ilk olarak bilezik üzerine yerleştirilmiş safir kristal ibaresi olan bir etiketle karşılaşıyorsunuz. Konuyu fazla dağıtmadan safir kristal camın neden bu kadar önemli olduğuna da kısaca değinmek istiyorum; safir kristal cam isminden de anladığımız üzere safirden yapılmaktadır ve saatçilik açısından en yüksek kaliteye sahip cam türüdür. Genellikle üst segment saatlerde kullanılan çizilmeye karşı en dirençli cam türüdür. Saatin kadran okunurluğu bu cam türü kullanıldığında daha yüksektir ve diğer cam türlerine göre daha kaliteli görünürler.

Safir camın bu denli kaliteli olması ve önemi göz önünde bulundurulduğunda CASIO EFR-S107D-1AVUDF modelinin fiyatına göre benzersiz bir deneyim sunduğunu söyleyebilirim. Peki bu saatin tek özelliği sadece safir kristal cam mı ya da başka bir özelliği yok mu diye sorabilirsiniz. Şunu söylemeliyim ki saati elime alıp yakından incelediğimde fiyatına göre muazzam bir işçilikle karşılaştım. Saatin bezel kısmında dikey fırçalama yöntemi kullanılmış. Harika bir parlaklığa sahip olan bu bezelin üzerindeki dikey fırça izleri saatin kadranında da devam ettirilerek bütünlük sağlanmış ve siyah kadran üzerinde çok şık bir görüntü yaratmış. Kadrandaki sapphire yazısının yeşil rengi saniye kolunun uç kısmında da kullanılmış. Aynı renk beyaz indekslerin kenar kısımlarında da kullanılarak saat hareket ettikçe belli belirsiz kendini göstermekte ve ışıl ışıl bir görüntü oluşturmakta. Sade bir tasarıma sahip olan kadranda tarih penceresi de rahatsız etmeyecek boyutta ve okunaklı bir şekilde konumlandırılmış. Siyah zemin tarih kısmında kullanılarak sadelik korunmuş. Saatin tepe kısmında ise yine alışık olduğumuz Edifice logosu kullanılmış.

Saatin bir diğer öne çıkan özelliği ise inceliği. Bu saat sadece 8,3 mm bir kalınlığa sahip ve 117 gram ağırlığında. İnce yapısı, hafifliği ve 42,5 mm’lik kasa çapıyla son derece zarif ve kendini gösteren bir kol saati. Bilek kalınlığı 18 cm biri olarak saatin kasa çapını çok ideal buldum.

Yerli ya da yabancı Youtube inceleme videolarında dikkatimi çeken şey çelik kordonun saatin kalitesine yakışır derecede kaliteli olmadığı yönündeydi ancak ben buna katıldığımı söyleyemem. Saati satın almadan önce bu videoları izlediğimde açıkçası teneke gibi hafif ya da basit, vasat bir kordonla karşılaşacağımı düşünmüştüm. Hatta ince hasır bir çelik kordonla kombinleme düşüncem de vardı ki saati elime aldığımda direkt olarak bu düşüncemden vazgeçtim. Saatin kordon kalınlığı kasa kalınlığına uygun şekilde ince yapılı olarak tasarlanmış daha kalın ve ağır olması kesinlikle bu bütünlüğü bozardı. İnce yapısına göre gayet oturaklı dolgun bir yapıya sahip. Fırçalanmış parlak kordonun birleşim noktalarında ise fırçasız parlak detaylar kullanılarak yine kasanın parlak köşe kısımlarıyla bütünlük sağlanmış.

Yani kısacası gayet şık bir kordon. Kalite olarak da kesinlikle teneke bir kordonla karşılaşmıyorsunuz. Tabii bu benim kişisel düşüncem. Saati bu şekilde satın alıp başka kordonlarla kullanabilirsiniz veya siyah deri kordonlu modelini de alabilirsiniz. Ben saatimi bu şekilde çok beğendim. Ayrıca saatin lug yapısının standart olması da kordon değişikliği yapacaklar için büyük avantaj sağlıyor. Aynı serinin sekizgen çerçeveli EFR-S 108 kodlu modelinde ne yazık ki bu değişikliği yapmanız zor.

Quartz mekanizmaya sahip bu saat son derece sessiz çalışıyor. Kulağınıza sessiz bir ortamda iyice yaklaştırmadığınızda saatin sesini duymanız gerçekten zor. Saat bu yönüyle de artı bir özelliğe sahip. Casio saatlerin mekanizmalarının sorunsuzluğunu belirtmek adına bundan 14 sene önce tanıştığım quartz mekanizmalı Edifice saatimin bir kere bile sorun çıkarmadığını ve hala onu da zevkle kullandığımı söylemeliyim.

Resmi sitesine göre saatin teknik özellikleri şu şekilde:

Cam Tipi: Safir

Ağırlık: 117 gr

Makine: Analog (quartz)

Su Geçirmezlik: 100 m

Kasa Çapı: 42,5 mm

Kasa Kalınlığı: 8,3 mm

Kasa Yüksekliği: 47,5 mm

Kasa ve Bilezik: Paslanmaz Çelik

Takvim: Var

Sonuç olarak CASIO EDIFICE EFR-S107D-1AVUDF için Casio markasının en iyi saatlerinden biri hatta bu fiyat aralığında alınabilecek en iyi quartz mekanizmalı saatlerden biri diyebilirim. İşçilik, malzeme ve görünüm olarak kesinlikle fiyatına göre son derece iyi bir saat. Şık ve ömürlük bir saat arıyorsanız ve bunu bütçeniz karşılıyorsa mutlaka değerlendirilmesi gereken bir Casio modeli.

EVET BU BİR LORUS!

Merhaba değerli okurlar. Bugün sizlere daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi oldukça ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir Lorus modelinden bahsetmek istiyorum. Saatimiz Lorus RM351FX9 modeli. Nam-ı diğer Lorus Monaco. Onu bu ismiyle anmamdan da anlayacağınız üzere saatimiz bir Tag Heuer Monaco homege’i. Bu saati neredeyse bir aya yakın süredir kullanıyorum. Benden olumlu puan alan bu saati yeteri kadar test ettikten sonra artık yazmamak olmazdı.

Lorus RM351FX9’un tasarımının dayanak noktası olan, saat meraklılarının iyi bildiği Tag Heuer Monaco modelinden kısaca bahsetmek gerekirse modelin ünü gerçek hayatında da sürat meraklısı ve motosiklet yarışçısı olan aktör Steve McQueen‘in, 1971 yılında “Le Mans” (Büyük Yarış) filminde bir oto yarışçısını, kolunda Monaco saatiyle canlandırmasına dayanır. (Steve Mcqueen’in filmde kullandığı bu saat, 2012 yılı içinde, açık arttırmayla 800 bin dolara satıldı.) Bu model saat meraklıları arasında en sevilen “kare saat” ününe sahip diyebilirim.

Lorus’un web sitesinde gezerken tesadüfen rastladığım RM351FX9 modelini görünce oldukça şaşırdığımı belirtmeliyim. Bu ürün, çok hoşuma giden efsane Tag Monaco modelinin tasarım olarak çok benzeri olmasının yanı sıra işin içinde Seiko kalitesinin de olması beni bu saati hemen satın almaya yöneltti. Sonuç olarak ülkemizde Dolar kuru anormal seviyelere ulaşmışken saati ve hikayesini her ne kadar çok beğensem de Tag Monaco için 6.750 dolar vermek pek akıl karı görünmüyor. Bu nedenle fiyat performans bakımından çok tatmin edici bir marka olan Lorus’un RM351FX9 modeli kaçırılmayacak bir fırsat diyebilirim.

Bu görsel telif hakkına tabidir.

Hadi gelin o zaman RM351FX9’dan biraz bahsedelim. Saatin bir homeage olduğunu belirtmiştim. Bu nedenle Tag Monaco’ya çok benzer yapıda olan saatimiz her ne kadar Monaco’ya benzese de kronometrenin ve tarih penceresinin kadrana yerleşim biçimi farklı yerlerde. Saatimiz Tag Monaco’daki gibi safir kristal ve bombeli yapıya sahip bir camla değil, düz yapılı mineral camla geliyor. Kronometre tuşları da köşeli değil yuvarlak şekle sahip. 100 metre su geçirmezliğe sahip saat, otomatik bir mekanizmaya değil quartz bir kronograf mekanizmaya sahip. Saatin maliyetini göz önünde bulundurduğumuzda Seiko VD57 quartz mekanizmanın satın alınabilirlik açısından bir avantaja döndüğünü görüyoruz. Tamamen paslanmaz çelik yapıya sahip saatin şu an bahsetmekte olduğum modeli hariç 4 farklı renk seçeneği daha bulunuyor. Saatin deri ve nato kordonlu modelleri de mevcut. Ayrıca unutmadan saatin indekslerinde değil ama akrep ve yelkovan kısmında fosfor olduğunu da belirtmeliyim. Dalış serisi bir saat gibi parlamasa da kesinlikle karanlıkta işinizi görecek kadar işlevsel.

Saatin işçiliğine değinecek olursak tabii ki bir 6.750 Dolarlık efsaneleşmiş Tag Monaco kalitesinde değil ancak bence fiyatına göre hiç de yabana atılamayacak kadar kaliteli bir işçiliğe sahip. En azından fiyat olarak eşdeğer (hala kaldıysa) bir Casio Edifice mı Lorus RM351FX9 modeli mi derseniz kesinlikle Lorus RM351FX9 tercihim olur. Tabii her zaman belirttiğim gibi bu tamamen sizin kişisel zevkinize kalmış.

SONUÇ

Bir saat sever olarak Lorus RM351FX9 modelini ilk gördüğüm anda satın almak istedim. Bunun ilk sebebi tabii ki Tag Monaco’nun eşsiz tasarımına sahip bir homeage ürün olmasıydı. İkincisi nedeni ise güvendiğim bir marka tarafından üretilmiş bir ürün olmasıydı. Saatin işçiliği olsun, mekanizması ve görüntüsü olsun verdiğiniz paranın hakkından fazlasını veriyor diyebilirim. Saati kolunuza taktığınızda insana bambaşka bir hava katıyor. Önemli olduğunu düşündüğüm bir konuyu da belirtmek isterim ki; Ben homeage saat alırken sadece bildiğim ve güvendiğim markaların ürünlerini satın alırım. Sırf Monaco’ya veya başka ünlü bir modele benziyor diye bilinmedik herhangi bir Çin markasının ürününü asla satın almam. Hele ki çakma diye tabir edilen veya birebir A kalite imitasyon hatta ETA olduğu iddia edilen saatleri asla satın almam. Bu başlı başına bir risk. Birincisi arızalanma riski yüksek olduğundan param çöpe gidebilir, ikincisi bilinmedik bir marka ve mekanizmaya sahip olması nerede kimler tarafından üretildiği belli olmaması bende tatminsizlik yaratabilir. Tabii ki sizlere bu ürünleri asla almayın demiyorum. Bu tamamen tercih meselesi ama bana soracak olursanız sadece bildiğiniz markaların, hiç değilse onların yan ürünleri olan markaların homeage ürünlerini ve işi sadece saatçilik olan markaların ürünlerini satın almanızı ileride sorun yaşamamanız adına tavsiye ederim.

Bir sonraki yazım son zamanlarda saat severler arasında oldukça tutulan çok özel ve yeni bir Casio modeli hakkında olacak. Sevgiyle kalın.

İnstagram takip: silentjune_

FİYAT/PERFORMANS YAKIŞIKLISI

Görsel Telif Hakkına Tabidir

Epey uzun bir süreden sonra yine bir saat tanıtım yazımla daha buradayım. Saatte fiyat performans denilince benim ilk aklıma genellikle Lorus ve Pulsar markaları gelir. Bildiğiniz gibi bu markalar Seiko’ya ait markalardır. Bu nedenle kaliteli ve dayanıklı olmalarının yanı sıra bir o kadar da uygun fiyatlı ve gerçekten tasarıma oynayan saatlerdir.

Özellikle Lorus denildiği zaman benim için akan sular durur çünkü ilk saatim de Lorus markaydı. 2000 yılında ailem tarafından hediye edilen quartz mekanizmalı Lorus saatim 22 senedir en küçük sorun bile çıkartmadan hala çalışmakta ve hala zevkle kullandığım saatler arasında.

Bugün de sizlere yaklaşık 1 aydır kolumdan asla çıkartmak istemediğim Lorus RT351GX9 modeli hakkında kısaca bilgi vereceğim. Saatin kutusunu ilk açtığımda tasarımını ciddi anlamda etkileyici bulduğumu söylemeliyim. Saati retro chronograph hatlarına sahip. 12/24 saat göstergesi ve dakika göstergesinin sarı rengi, kadran kenarını da çevreleyerek oldukça şık bir görüntü katmış. Saatin çerçeve kenarındaki stop ve start düğmelerinin şekilleri saatin retro görünümünü desteklemiş. Tarih penceresi de bir çok Seiko modelinden aşina olduğumuz 4 ve 5 arasına konumlandırılmış. 12/24 saat göstergesinin de özellik anlamında hoşuma gittiğini belirtmeliyim. Lorus’un resmi web sitesinde bu saatin 3 farklı renkli modeli daha mevcut. Hatta birinde de nato kordon kullanılmış ancak benim en çok hoşuma gideni RT351GX9 oldu.

44 mm’lik bir çapa sahip olan bu saat tamamen paslanmaz çelikten üretilmiş. Saat 100 metre su geçirmezliğe ve düz yapılı mineral cama ve tahmin edeceğiniz üzere quartz bir mekanizmaya sahip. Seiko’nun VD53 pilli mekanizmasını kullanan bu saatin pil ömrü ise ortalama 3 yıl olarak belirtilmiş.

Sonuç olarak şık bir saat arıyorsanız, tasarıma önem veriyorsanız, benim gibi saate meraklıysanız hatta saat almaya bağımlıysanız, mekanik saat sevdiğim kadar quartz saatleri de severim diyorsanız, tek bir saatim olsun beni yıllarca sorunsuzca götürsün, gerçekten sağlam olsun, uzun ömürlü olsun diyorsanız ve bunun yanında fiyat performans ürünü de olsun diyorsanız kesinlikle Lorus ve Pulsar markalarını değerlendirmenizi tavsiye ederim.

Bir sonraki yazımda yine çok merak ettiğim bir Lorus ürününü inceleyip, kullanıp izlenimlerimi yazacağım. Gelecek olan modelin benim kadar sizin de ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Takipte kalın 🙂

Instagram: silentjune_

JACQUES du MANOIR

Saat dünyasında bir çok terimle karşılaşıyoruz. Bugün sizlere homeage diye tabir edilen tamamen tesadüf eseri bulduğum bir markanın ürününden bahsetmek istiyorum. Öncelikle homeage saat nedir bilmeyenler için kısaca özet geçeceğim. Homeage saat, bütçesi Rolex, Audemars Piguet, Patek Philippe vb çok pahalı markaların saatlerini almaya gücü yetmeyen kişiler için farklı saat markaları tarafından üretilmiş, pahalı markaların ürünlerine çok benzeyen ürünleridir. Homeage saatler hiçbir zaman pahalı olanın birebir kopyası olmaz ancak pahalı olan modele çok benzer. Bu ürünler taklit, sahte veya replika değildir. Örneğin Seiko gibi çok köklü saat markaları bile homeage ürünler üretmektedirler. Hatta Rolex bile kendi alt markası olan Tudor’la kendi homeage saatlerini üretip nispeten daha düşük fiyatlara satmaktadır. Naçizane fikrim çok beğenilen ancak bütçe yetmeyen bir ürünün replikasını almaktansa homeage bir saat tercih edilmesi çok daha yerinde bir seçim olacaktır.

Rolex’in Datejust modelini saat meraklıları iyi bilir. Klasik, gösterişli ve son derece şık bir tasarıma sahiptir. Bu yüzden Rolex’in en fazla taklit edilen modellerinden biridir. Mavi kadranlı modeli oldukça hoşuma gidiyordu ve ikinci el olanı bile bu yazıyı yazdığım tarihte 80.000 TL civarında satılmakta. Haliyle orijinaline bu kadar büyük bir bütçe ayıramazdım. Replika olanlarına da son derece karşıyım. Bu nedenle homeage modellerle ilgilenmeye başladım. Seiko, Orient, Citizen, Tissot gibi markaların ne yazık ki bahsettiğim saate yakın bir modeli yok. Genellikle karşıma tamamen Çin üretimi veya makinesi Japon ancak kasası ve bileziği Çin’de üretilmiş, hiç duymadığım markaların veya giyim markalarının yine Çin’de üretilmiş homeage ürünleri çıktı. Görüntü olarak her ne kadar iyi dursalar da pahalı markaya benzeyen bir “teneke” satın almak istemiyordum. Hatta 316 L çelik kullanışmış olsa bile bir giyim markasının saatini takmaktan haz duymayacağım kesin. Bu bir çok kişi için sorun olmayabilir ancak ben bütçesi doğrultusunda saat koleksiyonu yapan biri olduğum için bu tarz ürünleri tercih etmiyorum. Konumuza dönecek olursak bu arayış içindeyken öyle bir markaya denk geldim ki hem fiyatı uygun, hem yüz de yüz İsviçre üretimi hem de mükemmel bir işçiliğe sahip.

Ve karşınızda “Jacques du Manoir”

Görsel izinsiz kullanılamaz

Ürünü sanal alışveriş sitesinde ilk gördüğümde gözlerimin parladığını belirtmeliyim. Tabii ki ilk önce her ne kadar üzerinde “Swiss Made” ibaresi bulunsa da uygun fiyatına bakarak Çin üretimi bir saat olabileceğini düşünerek hemen araştırmaya başladım. Ancak saatin yüzde yüz İsviçre üretimi olduğunu, kökleri çok eskiye dayanan ve hikayesi olan bir markanın, bir ailenin ürünü olduğunu öğrendim.

“Boegli ailesinin saatçilik tarihi en az dört kuşak öncesine kadar gider. 20. Yüzyılın başında Louis Schwab bir saat fabrikası kurmak üzere Moutier’e yerleşir. Ünlü Swiza markasını yaratır ve çalar saatlerin lider üreticisi haline gelir. Saat fabrikasında 400 kişinin patronluğunu yapmaktadır. Aynı zamanda 15 çocuk babasıdır. Aynı zamanda yaşadığı bölgede saygı duyulan bir patriktir ve güzel bir malikanede yaşamaktadır. Bir Noel yemeğinden hemen önce 60 yaşında hayatını kaybeder ve 15 küçük çocuğu yalnız kalır.

Bu ölümden sonra aileden hiç kimse şirketi yönetemez. Bunun üzerine Schwab’ın kızlarından birisi, kocası Benjamin Boegli’yi Grandval’de kendi şirketini kurmaya ve özellikle Swiza markası için saatler yapmaya ve saat kadranı yapmaya teşvik eder. Bir süre sonra oğlu Jacques onun yerine geçti ve dünyanın her yerine kadran tedarik ederek işi geliştirir. Jacques bir kaç yıl sonra kendi köklerine dönmeye karar verir. Artık büyükbabası gibi kusursuz saatler üretecektir. İlk tipik İsviçre saat koleksiyonunu 1991 yılında “B-Watch” markasıyla piyasaya sürer. 1993 yılında koleksiyonun daha klasik hale gelmesiyle markayı “Jacques du Manoir” olarak değiştirir ancak ilk koleksiyonun anısına “B”yi markanın üstünde tutar. Jacques du Manoir markası doğar...

İlk Jack du Manoir saatin üretilmesinin üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçmiştir. 400’den fazla kol saati ve 200’den fazla cep saatinden oluşan koleksiyon, herkes için bir seçenek sunmaktadır. Her yıl 50’den fazla yeni model oluşturulduğu söylenmektedir. 2003 yılından bu yana marka, Louis Schwab’ın büyük torunu olan oğlu François Boegli tarafından yönetilmektedir. François, büyük büyükbabasının eskiden yaptığı gibi herkes için uygun fiyatlı kaliteli İsviçre saatleri üretmek istemektedir.

Başlangıçta, Jacques du Manoir sadece İsviçre’de bilinmekte olan bir markayken birkaç yıldan beri, uluslararası bir dağıtımın geliştirilmesi François Boegli’nin hedefi haline gelmiştir. Artık “Jacques du Manoir” saatlerini diğer Avrupa ülkelerinde, Amerika’da veya Orta Doğu’da ve hatta birçok ünlü havayolunun gemilerinde bulabileceğimiz belirtilmiş. Markanın hedeflerinden biri, İsviçre yapımı bir saatin çok para harcamadan elde edilebileceğini tüm dünyaya kanıtlamak”.

Ülkemizde neredeyse hiç bilinmeyen bu markaya “tesadüfi” bir şekilde denk geldiğim için şanslıyım çünkü ürün gerçekten fiyatının oldukça üzerinde bir kaliteye sahip. Gelin unisex olarak satılan JWG00602 modelinin özelliklerini inceleyelim:

40 mm’lik bir model olan JWG00602 modeli her ne kadar Unisex olarak satışa sunulsa da yapısı itibariyle bence erkeklere daha uygun bir kol saati. Tamamen paslanmaz dolgu çelikten üretilen bu saat, Rolex’in Datejust modelindeki gibi Jübile bileziğe, tarih büyütecine ve yivli çerçeveye sahip. 50 metre su geçirmezliği olan bu saatin camı mineral. Saat o kadar güzel ki elime aldığımda camı kristal olmasa da olur dedirtti. Ayrıca alışveriş sitesinde satın aldığım ürünün camında tarih büyüteci olmamasına rağmen bana gelen gelen ürün tarih büyüteçliydi. Tarih büyüteci, işlevselliğinin yanı sıra saate estetik açıdan mükemmel bir hava veriyor. Büyüteçli modelin gelmesine de ayrıca memnun oldum.

Görsel izinsiz kullanılamaz

Pille çalışan bu saatte Ronda 515 mekanizma kullanılmış. Güçlü bir mekanizma olan Ronda 515, 45 ay pil ömrü vaat etmektedir. Ronda’nın web sitesinde mekanizmanın aylık sapma oranı -10 +20 saniye olarak belirtilmiş. Tamir edilebilen, her yerde bulunabilen, uygun fiyatlı olması da bu mekanizmanın artı özellikleri arasında sayılabilir.

Markanın web sitesine ve sosyal medya hesabına göz attığınızda daha çok kadınlara yönelik modellerin olduğunu göreceksiniz. Bence erkek modellerini daha çok çeşitlendirebilirler. Üründe eksi bir şey bulamadım ancak erkek model çeşidinin çok az olmasını markanın eksi hanesine yazabilirim.

Görsel izinsiz kullanılamaz

Saati genel olarak değerlendirecek olursam işçilik olsun, quartz mekanizması olsun herhangi bir olumsuz özelliğe rastlamadığımı açıkça belirtmeliyim. Hatta alınabilecek en iyi Rolex Datejust homeage örneklerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Kaliteli, ömür boyu kullanılabilecek kadar sağlam ve şık bir saat arıyorsanız bu markanın ürünlerini değerlendirebilirsiniz. Özellikle bu markanın kadınların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Sizlere ülkemizde pek bilinmeyen kaliteli bir markayı ve ürününü elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Yazımı burada sonlandırırken hemen aşağıya benzerliği ve farkları görebilmeniz adına Jacques du Manoir ve Rolex Datejust’ın birlikte fotoğrafını bırakıyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Instagram takip: silentjune83

Tıraş Sonrası Hafiflik Arıyorsanız

Temmuz ayının gelmesiyle birlikte artan hava sıcaklıkları çoğu yerde 35 – 40 dereceleri buldu bile. Bu sıcak havalarda tıraş olmak ben dahil çoğu erkeğe de eminim eziyet gibi geliyordur. Terden nemlenmiş bir cildi tıraş etmek hem can sıkıcı olabiliyor hem de kolay tahrişe sebebiyet verebiliyor. Bu durum da tabii ki tıraş sonrası bakımın önemini bir kez daha ön plana çıkarıyor.

İster makineyle ister tıraş bıçağıyla tıraş olun size harika bir ürün önerim var: Farmasi Imperium Tıraş Sonrası Balsam.

Her ürünü gibi erkek ürünleri de oldukça kaliteli olan Farmasi’nin tıraş sonrası balsamı beni bu konuda hiç şaşırtmadı. Ürün gerçekten hafif bir ürün. Cildinizde hızlı emilerek yağlı bir his bırakmıyor ve anında ferahlık hissi veriyor. Kokusu da oldukça kaliteli ve hafif. Yüzünüzde gün boyu kokan hatta rahatsız eden veya tamamen kokusuz bir ürünle karşılaşmıyorsunuz.

Hem tıraş makinemle hem de tıraş bıçağıyla tıraş olduktan sonra deneyimlediğim bu ürün özellikle bıçakla tıraş olduktan sonra oluşan tahrişi gidermede oldukça başarılı. Tıraş bıçağıyla olunan tıraşlarda tahriş daha fazla olacağından ürünün etkisini tam olarak anlayabiliyorsunuz. Bu ürünün neden bu kadar tercih edildiğini de böylece anlamış oldum.

100 ml’lik tüplerde satılan bu ürün Nova Grup mağazamızda en çok satılan erkek ürünleri arasında. Ayrıca mağaza olarak yaptığımız kampanyada 2 adet 50 ml Farmasi Imperium EDP Erkek Parfümü + Farmasi Imperium Tıraş sonrası Balsam’ı mağazamıza özel kampanyalı fiyatla satışa sunduk (kargo ücretsizdir).

Ürünü aşağıdaki Hepsiburada linkinden kolayca satın alabilirsiniz. Ürünlerimizle ilgili her türlü sorunuzu Hepsiburada soru sor kısmından veya nova_grup_ Instagram hesabımızdan sorabilirsiniz.

https://www.hepsiburada.com/farmasi-imperium-edp-50ml-x2-imperium-balsam-p-HBCV00000C7U1Z?magaza=NovaGrup

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…

Yazın Hangi Parfümü Kullanacağız?

Yine oldukça uzun bir aradan sonra merhaba! Son aylarda iş yoğunluğundan dolayı yazmaya vakit bulamadım. Malum yaptığımız iş gereği alım satımla, faturalarla, kargolarla, fotoğraflarla, sosyal medyayla uğraşmak oldukça zaman alıyor. Yine bir boşluk yakalar yakalamaz farklı bir konuyla dönüş yapmak istedim. Uzun zamandır sahip olduğum saatlerle ilgili tanıtım yazıları yazdım. Son yazımda da daha farklı bir konuda yazmak istediğimi ve bana önerilerde bulunmanızı söylemiştim. Bunu dikkate alıp mesaj atanlara ayrıca teşekkür ederim.

İnstagram hesabıma gelen öneri mesajları ve e-mailler içinden parfüm konusunu seçtim çünkü yaz gelip havalar ısınmışken biz erkeklerin parfüm seçimleri de kadınların parfüm seçimleri kadar önemli rol oynuyor.

Yaza Uygun Parfüm Arayışı

Takipçilerim ve yakın arkadaşlarım benim parfüm konusundaki zevkimi iyi bilirler. Genellikle Pino, Fahrenheit ve benzer tonlardaki parfümlerden hoşlanırım ancak bunlar yaz sıcağında pek hoş olmayabiliyor. Tabii parfüm tamamen kişisel bir tercih meselesidir ancak bu tondaki parfümler yaz aylarında bana oldukça ağır geliyor. Hatta kapalı alanlarda başkalarını da rahatsız ediyormuşum gibi geliyor. Bu nedenle hangi parfümü kullansam sorusuna cevap ararken gözüme birden zaten satışını yaptığımız Avon ürünlerin kataloğu ilişti ve sayfaları karıştırırken Musk Intense’in tester sayfasına denk geldim. Parfüm gerçekten çok güzel ve fresh bir kokuya sahipti. Hazır yaz geliyorken ve ben de parfüm arayışındayken sorunum bu şekilde çözülmüş oldu. Hem satmak için sipariş verdim hem de kullanmak kendim için kendime aldım.

Açıkça söyleyebilirim ki bu parfümden oldukça memnunum. Odunsu ve su tonlarına sahip olan bu ürün yaz mevsimi için gerçekten çok uygun. Aslında her mevsim rahatlıkla kullanılabilecek bir parfüm.

75 ml’lik şişesiyle gelen ürünü kullandığım ilk zamanlarda yakın çevremdeki insanların hemen dikkatini çekerek beğenisini kazandı. Markasını soranlar oldu. Parfümün Avon ürünü olduğunu söylediğimde Avon’un erkek parfümlerinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum cevabıyla karşılaştım. Hatta Avon’un erkek ürünleri olduğunu bilmeyenlere bile rastladım.

Kalıcılık konusuna gelecek olursam bu parfümün orta kalıcılıkta bir EDT ürün olduğunu söyleyebilirim. Yani gayet güzel. Zaten 30 derece ve üzeri sıcaklıklarda sürekli aynı kokuyu solumak beni bunaltıyor. Parfüm her ne olursa olsun bir müddet sonra etkisi azalsa daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.

Sonuç olarak bir çok markanın kozmetik ürün satışını da yapan bir şirket olarak, çok makul fiyatlı bir ürün olması, kalitesi ve güven veren markasıyla Avon Musk Intense’i mutlaka tavsiye ediyoruz. İster kendiniz kullanın, ister hediye edin. Mutlaka memnun kalacağınız bir ürün.

Ürünü Nova Grup – Trendyol mağazamızdan kolayca ve güvenle satın alabilirsiniz. Sizlere bunun için hemen aşağıya link bırakıyorum:

Ürünle ilgili her türlü sorunuzu bize Trendyol üzerindeki soru sor kısmından veya Instagram hesabımızdan (nova_grup_) dm yoluyla sorabilirsiniz.

Bir dahaki yazıda görüşmek dileğiyle 🙂